Geçen yazımda baş örtüsü konusunu ele almıştım. Çok tartışılan ve
sonu gelmeyecek tartışmalara gebe olan bu konu hakkındaki fikirlerimi
açıklamaya devam ediyorum.
Türkiye'nin
kadınları başlarını aşağıdaki sebeplerden dolayı örter.
a) Aileden gelen alışkanlıktan
b) Çevre baskısı yüzünden
c) Eşinin ve ailesinin zorlaması ile
d) Günah olduğuna kalpten inandığı için
e) Bir guruba dahil oldukları için
Son
guruba dahil olanlar ideolojik ve siyasi kaynaklı olup, ülkemiz
için en tehlikelisidir. Çünkü bazı kesimler baş örtüsünü, siyasal
bir propaganda aracı olarak kullanmakta, zaten kafaları karışık
bir kesim, karar veremedikleri bir konuda " iki arada bir derede"
bırakılmaktadır. Kişilerin dini bilgisizliklerinden de faydalanılarak,
çok iyi bir organize ile ve empoze yolu ile taraftar toplamaya çalışılmaktadır.
Kuran ı Kerim ve Hadis'ler kişilere göre değişik olarak yorumlanmakta,
bazı konular zamanın bir gereği olarak görülmekte ama nedense eski
bir kültür ve Arap göreneği olan baş örtmek hep en ön plana çıkarılmakta
ve dinin gereği olarak gösterilip, örtünmeye mecbur tutulmaya çalışılmaktadır.
Afgan
mücahitlerinin yöresel kıyafetleri, dinin gereği kıyafetmiş gibi
gösterilmektedir. Almanya'nın daha serbest bir ülke oluşundan dolayı
orada yaşayan vatandaşlarımız arasında bu kıyafet daha yaygındır
ve oradan tıpkı Milli Görüş Hareketinde olduğu gibi ülkemize sıçratılmaktadır.
Bu tür propagandaların arkasında da Suudi sermayesi vardır. İslam
Tekeffül Vakfı adı altındaki bir Suudi Vakfın yıllar önce başlayan
bir çalışmasının sonucudur. Bu konuyu ayrıca ele almak istiyorum.
Ülkemiz
vatandaşlarının çoğunluğu demokratik, laik bir Cumhuriyet ile yönetilmek
istemektedir. Bu konuda bir uzlaşma sağlanmış gibidir. Dolayısı
ile baş örtmek veya açmak demokratik bir ülke için sorun olmaması
lazımdır. Baş açmak veya kapamak tamamı ile şahısların özel hayatlarındaki
kişisel bir tercihi olup, onun anayasal bir hakkıdır.
Konunun
hassas olan tarafı, siyasi baskılar ile kişilerin başlarını açmak
veya kapatmak zorunda kalmalarıdır. Şu anda iktidardaki AK Parti
tercihini genelde kapatmak yönünde kullanmakta, bu da alışıla gelmiş
ve bugüne kadar oturduğunu sandığımız sistemde bazı problemler yaratmaktadır.
Devlet protokol ve Resepsiyonlarında sürtüşmeler yaşanmaktadır.
Bazı entel geçinen kişiler bu konuda bence hiç hoş olmayan tavırlar
takınmaktadır.
Bizler
ülkemizi ileri ülkeler seviyesinde, demokratik ülkeler arasında
görmek istediğimiz için, Başbakanımızın ve devletimizin çevresinde
(örneğin Malezya gezisinde olduğu gibi) oluşan bazı görüntüler bizleri
fazlası ile rahatsız etmektedir. Kendimizi geri kalmış, Şeriat ile
yönetilen bir Arap ülkesinin vatandaşı gibi hissetmemize neden olmaktadır.
Bu ise bizim hiç bir şartta kabul etmeyeceğimiz bir durumdur ama
diğer yandan da , demokrasiye inanan kişiler olarak, başlarını örtmeyi
tercih eden kişilerin haklarına saygısızlık ettiğimizi düşünmemize
sebep olmaktadır.
Baş
örtüsünde serbestlik bir çok ülkede başarı ile uygulanmaktadır ama
bu ülkelerde bizdeki problemler bulunmaktadır. Örneğin Malezya ve
Tayland `ta kişiler, devlet daireleri , sınır polisleri de dahil
olmak üzere, her yerde başlarını örtme ve açmada serbesttir ve bu
şahısların kendi öz tercihleri olarak algılanır. Malezya' nın yarısı
Budist Çinli ve Hindistan kökenlidir. Tayland` ta ise Müslüman nüfus
sadece yüzde 10 kadardır. Endonezya da ise durum karışık ve vahimdir.
Müslüman ,Budist, Hıristiyan çatışması vardır. Afrika devletlerinin
çoğu Suudi Arabistan`in parasal yardımı ve baskısı ile şeriat ile
yönetilmekte ve orta çağı yaşamaktadırlar.
Nasıl bir uzlaşma, orta yol bulunabilir ? Hiç bir kesimi rahatsız
etmeyecek demokratik bir yol nasıl bulunur? Sorun burada kilitlenmektedir.
Çünkü taraflar inatla kendi haklılıklarını savunmakta ve karşı tarafa
hiç hak vermemektedir. Ülkemizin tarihsel sorun ve konumu, çevremizdeki
ülkelerin idare şekilleri, bizi daha dikkatli olmaya zorlamaktadır..
Zaten bu yüzden de resmi daire,okul vb gibi yerlerde baş örtmek
kanun ile yasaklanmıştır.En
ufak bir gevşeklik sonucu ülkemiz bir İslam-i Şeriat devletine çevrilir
mi korkusu yaşanmaktadır.
Bana
kalırsa bu korku yersizdir. Bunu isteyenlerin yüzdesi bizde %5 i
geçmez. Türkiye'nin etnik yapısı da buna müsaade etmez. İran'daki
Aleviler ile Türk Alevileri hiçbir şekilde birbirine benzemez. Bizdekiler
Şamanizm'in İslam'daki görüntüleri, İran'dakiler ise Zerdüştizm
uzantılarıdır. Türk Alevileri bizim sigortamızdır. 80 senelik Cumhuriyet
rejiminin yetiştirdiği nesillin tercihi batılı bir yaşam şeklidir.
Bu da çoğunluğu teşkil etmektedir.
Ama
bizler batılı yaşam derken neyi kastediyoruz. Bu konuyu ise gelecek
yazımda işlemeye çalışacağım, sağlıcakla kalın.. .
|