Değerli okurlarım,
Bu yazımı uzun bir zamandan sonra yine Tayland`tan yazıyorum. Bugün
benim kızımın evlenme yıldönümü ama, bu tarihlerde ben hep 27 Mayıs
ihtilalini, 2. Levent'teki evimizin önünden geçen Atlı Polisleri
ve rahmetli Türkeş'in tok sesini hatırlarım.
Belki
'yahu henüz Tayland`tan bıkmadın mi?' diye soracaksınız. Doğrusunu
isterseniz "hayır" bıkmadım. Burayı seviyorum. Belki de Türkiye`ye
benzediği için burayı seviyorum. İnsanları cana yakın, hava sıcak,
her an açık yiyecek, içecek (bilhassa balık ve deniz ürünleri) bulunabiliyor,
trafik kalabalık, her yer insan dolu, bir başıbozukluk, sadelik,
gelişi güzellik var. Bizden fazla olarak her yer giyim ve yemek
işportaları ile dolu. Eline bir kap yemek alan yemek, bir demet
çiçek alan çiçek satabiliyor. Büyük mağzalar da bu işportalara karşı
çok hoş görülü.
Belki
de "başka" olduğu için burayı seviyorum ama burada olmaktan hoşnutum.
Buna mukabil Almanya`ya ise bir türlü alışamadım. Orada da dost
ve arkadaşlarım var ama Avrupa`da insan ilişkileri ve hava soğuk.
Bizlerde ve buralarda ise yarısı sahte ama sıcak, taze ve değişik
ilişkiler var. Aslında Cin`lileri henüz tam çözemedim. Tayland`lılar
ise daha dürüstler. Söz burada hala her yede geçer akçe. Bu zaman
içinde Rusya`ya, Moskova ve 100 km uzağındaki bir şehre gittim.
Orası daha da soğuk. Tercümanımız ve Fabrika Müdürü yanımızdan Güvenlik
sorunu yüzünden 5 dakika dahi ayrılmadı. Çok şükür buralarda o tür
dert yok. Rusya`yı daha ileriki bir yazımın konusu yapmak istediğim
için şimdilik daha fazla yazmıyorum.
SARS
hastalığı çıktıktan sonra Tayland´ tan Türkiye`ye bir Tayland`lı
çekik gözlü misafirimizle birlikte geldiğimizde, hiçbir önlemin
alınmadığını görüp şaşırmıştık. Halbuki biz hava alanında maskeli
dolaşmış, Çinli tahmin ettiklerimizden uzak durmaya çalışmış, uçağın
Singapur' dan geldiğini duyunca bayağı ürkmüştük. Çekik gözlü kelimesini
özel olarak kullandım, çünkü bende bize daha değişik davranırlar
gibi bir düşünce oluşmuştu . İtalya`da da durum aynı idi. Sanki
böyle bir hastalık yoktu.
İtalya`dan
Türkiye`ye döndüğümde bu ürkekliği yani "acaba" duygusunu içimden
atamadığım için olacak aileme hasretle sarılamadım. Hele hamile
kızımdan uzak durmak (tedbir olsun diye) çok koydu. Misafirim de
çekingen davrandı. Acaba benden çekinirler mi diye düşünüyordu.
Daha sonraki günlerde sayın büyüklerimizin her zamanki "gerekli
her türlü önlemler alınmıştır" meşhur nakaratlarını tekrarladıklarında
ise hiç şaşmadım. Evet önlem almışlardı. Örneğin THY hosteslerine
görünüm bozduğu için maske takmayı yasakladıkları gibi. Allah korusun
bu hastalık bizim ülkemize gelmesin alınan önlemler yüzünden kırılır
gideriz!.
Buraya
tekrar dönerken de tedirgin olmadım değil. Aynı tedirginlik ailemde
de vardı. Onlar beni buraya hiç göndermek istemediler. Ama ekmek
parası çalışmamız gerekiyor. Bizi hiçbir konuda desteklemeyen
hatta köstek olan faizci devletimizin yiyicilerine döviz getirmemiz
gerekiyor. Bendeki bu tedirginlik havaalanına iner inmez kalktı.
Çünkü tek bir maskeli kişi dahi yoktu (bizde bazı Polis memurları
maske takmıştı). Aslında "acaba bir tedbirsizlik mi var" diye düşündüm.
Daha sonra öğrendiğime göre onlar gerekli tedbirleri hakikaten almışlar.
Hastalık olan ülkelere kendi doktor personellerini göndermişler
ve o ülkeden kalkan tüm uçaklar bu şahıslar tarafından kontrol edilip,
onay alındıktan sonra uçabiliyorlarmış. Her yolcunun ateşi ölçülüp
son 10 gün içerisinde hastalıklı kişilerle teması olup olmadığı
veya herhangi bir hastalık geçirip geçirmediği soruluyormuş. Yetki
verilmiş, şüpheli görülen kişiler katiyetle uçağa bindirilmiyormuş.
Benim
en çok korktuğum uçakta sorumsuz bir hastanın bulunması. Bu hastalığa
karşı tüm dünyanın tedbir alması lazım. Dilerim bizde de sadece
lafta kalmayıp, böyle tedbirler alırlar.
Sağlıklı
bir hafta dileği ile hoşça kalın.
|