Bu konuda uzun zamandan beri yazmak istememe rağmen bir türlü yazmadım.
Sebebi düşüncelerimin başkalarına ve sevdiğim bir çok insana ters
gelmesinden çekindiğimden falan değil. Kimseden onay da beklemiyorum.
Bu gecikmemin sebebi, Türkiye`deki her şahısta da olduğu gibi, kendi
kafamda bu konuya henüz tam bir çözüm bulamamış olmam olabilir.
Zaten bu konudaki düşüncelerim tek bir yazı ile ifade edilemez.
Aslında
baş örtmeye çocukluğumdan, aklımın yettiğinden beri karşıyım. Türkiye`deki
her ailede olduğu gibi benim ailemde de başını örten, türban takan
ve başı açık olanlar var.
Eskiden
büyük şehirlerde başı kapalı insan sayısı şimdiki kadar çok değildi.
Geçen gün bir resim gördüm. Hatta kesip sakladım. Rahmetli Atatürk`ün
naaş'ının Dolmabahçe sarayından alınıp, Ankara'ya götürülürken çekilmiş.
Sağlı sollu bir çok insan yola dizilmiş, ağlayarak rahmetli Önderimizi
uğurluyorlar. Evlerinden bakan kadınlar da dahil, resimde sadece
bir kaç kadının başı kapalı. O zaman ve bizim gençliğimizde normal
olan önden bağlanan baş örtüleri idi. Saçın gözüküp gözükmemesi
ise pek o kadar önemsenmezdi. Ege Köylerinde baş örtüsü sadece arkadan
sıkılarak bağlanırdı. Türkiye`nin sigortası olan Türk Alevileri
ise zaten başlarını örtmezlerdi. Atatürk zamanında moda olan ve
simdi yeniden moda olmaya başlayan, hatta bizlere baş örtüsü çözümü
olarak sunulmaya çalışılan, Şapka-Türban ise yavaş kaybolmaya başlamıştı.
Toplumda çok büyük bir tartışma yoktu ama zaman fikir çatışmaları
oluyordu.
Eskiden Trilye veya Kazıklı`ya gittiğimde iki ayrı tür kapanmaya
rastlardım . Trilye`de siyah iki parçadan oluşan çarşaf vardı. Alt
şalvar, her zaman evlerde giyilir, dışarı çıkarken de çarşafla baş
örtülür , eğer dışarıda erkek varsa, ağız tarafı da hafifçe kapatılırdı..
Üst çarşafın ucunda iki tarafında bağcık vardı. Eğer komşu hariç
uzun bir yere gidilecek ise boyundan bu da bağlanırdı. Kazıklı'da
ise şalvar üzerine beyaz, uzun, allı güllü, baskılı tülbent baş
örtüsü örtülürdü. Bu gün de hala köylü kadınlarımız bu şekilde örtünürler.
Bunlar milli kıyafetlerden sayılır ve bizleri hiç rahatsız etmez.
Bir
gün Trilye`ye gittiğimizde rahmetli annem karşı çeşmeden su almak
için dışarı çıkarken, bu örtü ile başını örtmüştü. Ben başını hiç
örtmeyen annemin bu halini görünce kızmış, (cahillik işte) ucundan
çekip örtüyü alacağım diye az kalsın kadıncağızı boğacaktım. Bir
kez de İstanbul`dan dayımın arkadaşı Teoman ağabey ve eşi bize gelmişlerdi.
Onları Uludağ`a gezmeye götürmek üzere tam kapıdan çıkarken, rahmetli
anneannem, rahmetli anneme seslendi: "Kızım sen dul bir kadınsın
başını ört, öyle çık" diye seslendi. Annem güzel bir "dö-piyes"
(iki parçalı kadın kıyafeti) giymişti. Bu kıyafet üzerine baş örtüsü
çok komikti. Ben derhal müdahale ederek baş örtüsünü çıkarttırdım
ama anneannem ısrar ediyordu. Ben de onunla inatlaşıyor hatta saygısızlık
ederek, "Anneanne annemin yanında ben ve dayım var, katiyetle
örttürmem" diye sesimi yükseltiyordum. Dayım ve annem tabii
ki annesine seslerini çıkartamıyorlardı . Baktılar ben işi fazla
uzattım, Teoman ağabey, "Akın, fazla üsteleme. Annen başını örtüp
evden çıksın, köşeyi döndükten sonra, anneannenin görüş mesafesinden
çıkınca açar" dedi. Tabii ki söz dinleyip derhal kabul ettim
ve bizde bu nesil çatışmasını o zaman bu şekilde çözmüştük.
Şu anda da yukarıdaki gibi geçici çözümler üretmeye çalışıyoruz
ama giderek kangren olmaya başlayan bu soruna artık kalıcı bir çözüm
bulmamız gerekiyor.
İnsanların başlarını neden örtmek zorunda olmalarını nedense bir
türlü anlamadım. Buna Avrupa daki hanedana mensup kişilerde, sosyetik
hanım ve beylerde kabul gören şapka vb gibi tüm örtünmeler dahil.
Asya`da
birçok ülkeyi gördükten sonra , bunun kökenlerinin çok ama çok eskilere,
ilk insanlara kadar dayandığına inanmaya başladım. Aslında insanlar
doğadan korunmak için giysileri icat ettikleri gibi , şapka, baş
örtüsü vb. gibi örtünmeleri de doğadan korunmak için icat etmişler.
Daha sonra bunlar yörelere göre şekil değişmiş ve o zamanki çok
Tanrı`lı dinlerde bazı özel şekillere bürünmüş. (Hindistan da Hindu
erkeklerinin saçlarını göstermeyecek bir şekilde sarık ile örtmeleri
gibi)
Tek Tanrılı dinlerin artması ile de yine şekil değiştirerek, bu
dinlerde de yerini bulmuş. Bugünkü yaşamımızda ise pek çok görenekte
de olduğu gibi, giderek Allah'ın emri imiş gibi kabul görmeye başlamış
veya bazı kesimler tarafından çıkarları için kullanılmaya başlanmış.
Bir
köşe yazısı için uzun olacağı için bu konuya, haftaya kaldığım yerden
devam edeceğim. İyi haftalar.
|